Web Analytics Made Easy - Statcounter
Prof.Dr.Hasan Moğol – Pusuhaber | Pusuhaber.net | Doğru Tarafsız Haber
DOLAR

34,5467$% 0.18

EURO

36,0147% -0.62

STERLİN

43,3470£% -0.52

GRAM ALTIN

3.005,41%1,48

ÇEYREK ALTIN

5.110,00%0,95

BİTCOİN

3405505฿%-0.32858

a
Prof.Dr.Hasan Moğol

Prof.Dr.Hasan Moğol

05 Temmuz 2022 Salı

Kadın Adam Kavgası

15

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye, uzun zamandır planlı bir şekilde devam ettirilen “kadın adam kavgası” içine çekildi. Bu kavga, tansiyonu her gün yükseltilerek daha da ileri boyutlara taşınmaktadır. Gelinen noktada görünen o ki; karı-koca, kız kardeş-erkek kardeş, kadınlar-erkekler birbirine düşman saflarına doğru sürüklenmektedir. Kavgadan uzak gibi görünenler bile, ağızlarını açtıklarında alevler saçmaktadırlar. Arada saygı sevgi var gibi görünse de, oluşturulan rekâbet ve düşmanlık, var olduğu iddia edilen bağların hakikatde yok olmaya sürüklendiğini ya da hiç olmadığını göstermektedir.

İnsanlar bilmese de, Türkçe’de “adam”; “insan, kadın ve erkek” anlamındadır. “İlim adamı”, “fikir adamı”, “iş adamı” ve diğerleri, ayırmadan kadını ve erkeği anlatır. Cehâletin ve Türkçe’ye ihânetin fedâileri ise; “iş insanı” “iş kadını” gibi zavallı bir ayrımcılıkla Türk milletine savaş açmışlardır. Terörle, milletlerarası Sözleşmelerle başaramadıklarını, aile yapısını temel alarak, millet ve devlet birliğini bozmanın kestirme bir başka yolunu bulmuşlardır. Ne yazık ki Türkiye’de, slogan peşinde koşan, bilgisi ve fikri olmadığı için yalakalık yaptığının her sözünü ve hareketini, Allah sözünden üstün tutarak papağan gibi tekrarlayan büyük gürûh, bu savaşı yayma gayretindedirler.

İddia odur ki; kadın, kendi bağımsız kazancını elde ederek ayaklarının üstünde durmalı, erkeğe muhtaç olmamalı, erkek ona muhtaç olmalıymış. Kavga, aileden başlatılarak büyütülme ve benzin dökülerek harlanma ve yayılma gayretindedir. Büyük ölçüde de başarılmıştır.

Halbuki, Türk kadını; devlet yönetiminde, savaşda, barışda, tarlada, evde, işde, her yerde kocasıyla yan yana, omuz omuza birlikte çalıştılar, birlikte başardılar, birlikte yönettiler. Sen ben davası gütmediler. “Ben olmasaydım, olamazdın” kavgası yapmadılar. Saygı, sevgi ve bağlılık vardı. Keza İslâm’da da öyledir. İki cihanı, iki ucundan beraber tutarak kaldırdılar ve dünyalarını da, ahiretlerini de ma’mûr ettiler. Hayatta her ne başardılarsa beraber başardılar. Sırt sırta, omuz omuza, baş başa, gönül gönüle verdiler ve insanlığın milletleştiği günden beri, binlerce yıldan beri var olan Türk milletini devletleştirip dünyaya hâkim kıldılar ve dünyanın efendisi oldular. Dünya onların etrafında şekillendi. Zamane yetmeleri gibi kadınları “hani beni kraliçe yapacaktın?” demedi. Kadın erkeğine “Bey” dedi, bey de kadınına “Hân’ım” dedi. Zamaneler, kral olmadan kraliçe olunamayacağını düşünemedi. Bencil, egoist, materyalist, yalnız kendisini düşünenler gibi olmadılar.

Son neslin zaaflarını, bozulmuşluğunu keşfeden içerideki ve dışarıdaki Türk milletinin ve devletinin düşmanları bu zayıf noktadan vurmaya başladı. Görünen o ki; vurulan yerden ciddi kanamalar başladı ve daha da yayılıyor.

Dayatılan, her şeyin en mükemmelinin var olduğu ve yaşandığı iddia edilen batı dünyasında hiç öyle bir şey olmadı. Batı, en yakını olan kadını insan bile saymadı, pazarlarda aldı sattı, herhangi basit bir eşyadan farklı tutmadı. Kadını, dinleri bile korumadı, insan kabul etmedi. Hâlâ aynı anlayış devam etmektedir. Dünyanın birçok yerinde de böyleydi. Türk milleti, sanki sapık dinlerin, sapık anlayışlarına sahipmiş gibi yapılan dayatmalar neticesi Türk toplumunda müthiş bir bozulma meydana getirildi.

Politikacılar, basın-yayıncılar, ilim dünyası, nihayetinde herkes kadın ve erkeği iki muarız, birbirine düşman iki ayrı yaratık olarak lanse ettiler. Kışkırtıcılığa varan uygulamalar da dikkate alındığında, aile yapısı, dolayısıyla millet ve devlet yapısının bozulacağı, yıkılacağı aşikâr oldu. Milleti dağıtmanın ve devleti yıkmanın en kolay yollarından birinin bu olduğunu keşfettiler.

Yeni doğmuş bebeği “kadın” diye kayıt altına alan mantığın, iyi niyetli olduğunu söylemek mümkün değildir. Okullarda, daha reşid olmamış kız çocuklarına bile “kadın” diye hitap eden anlayış hasta, sıkıntılı ve ard niyetlidir. Dünya dillerinin hangisinde evlenmemiş bir kıza “kadın” şeklinde hitâb edilir. Böyle bir davranış hakaret sayılacağından, hiçbir yerde hoş karşılanmaz ve bedeli ödetilir.

Toplumda, gayr-i ahlâkî hayat tarzının sürekli özendirilmesi, televizyonlarda millî ve manevî değerlerimizi yok eden, kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan, Türk milletini sapıklıkta dünya birincisi gösteren, toplumu ahlâk dışı yaşamaya sevk eden özendiren, normalleştiren yayınların ısrarla ve sürekli yapılması ve göz yumulması, gayr-ı meşru hayatın suç olmaktan çıkarılıp, yaygınlaştırılması ve diğerleri Türk aile yapısına, Türk milletine, Türk devletine pimi çekilerek atılmış bombalardır. Bütün millî ve manevî yapılar çöküşe geçmiştir. Toplumu koruması gereken kurumların ise gözü kör, kulağı sağır olmuştur. Ailede yok edilen birlik, güven duygusu, millete ve devlete de sirâyet etmiş, yıkıma doğru sürüklenmektedir. Türkiye’deki yayınları yurt dışından izleyenlere, Türk milletinin çok büyük bir ahlâkî çöküntüde olduğu, güvenilemeyeceği, emsâl alınamayacağı mesajı verilmekte ve Türk milletinin itibarı yok edilmektedir.

Toplumdaki haksız, pozitif uygulamalar, adalet ve güven duygusunu yok etmektedir. Asl olan, hakkın hak sahibine verilmesidir. Hayatın hiçbir alanında, herhangi bir varlığın cinsiyeti, rengi, inancı, sosyal topluluğu, tahsili, zenginliği, fakirliği, soy bağı, ona herhangi bir üstünlük sağlatmamalıdır. Günümüzün tabiriyle pozitif ayrımcılığa sebeb olmamalıdır. Yani birinin hakkı elinden alınıp, bir diğerine verilmemelidir. Adaletli olunmalıdır. Hani kimsenin dikkate almadığı ve yalnızca işine geldiğinde kullandığı, Arapların İslâm öncesi câhiliye çağlarında kendi suçlularını korudukları gibi değil de; “hırsızlık yapan, kızım Fâtıma da olsa kolunu keserim!” hükmü var ya, onun gibi…

Devletin yapması gereken ve çözüm yolu; toplumda çarpıştırılan, savaştırılan ayrılıklar yerine; kanunları ona göre düzenleyip, millî-manevî, ahlâkî yapıyı sağlamlaştırmak, hayatı çekilmez hale getirmek yerine her bir ferdin, ailenin kimseye muhtaç olmadan asgarî geçim ihtiyacını karşılamak, kıt kanaat geçinen fakirden, öğrenciden zorla para toplamak yerine eğitime karşılıksız destek vermek, yurtları ücretsiz yapmak, kredi değil karşılıksız burs sağlamak, toplumun topyekûn üretim yapmasına ve alım garantisine imkân hazırlamak, yabancı  ve yabancılaşmış şirketlerin, fırsatçıların, savaş ve hastalık vurguncularının milletin kanını canını emmesini önlemek, haksız gasb edilmiş milletin kazancının gasbcıdan geri alınmasını sağlamak, yer altı-üstü zenginliklerini millete kazandırmak, yabancıların ve yabancılaşmışların ülkeyi ve milleti sömürmesine izin vermemek, faiz ve tefeci kıskacından korumak, milletin hakkını gasb edenleri bertaraf etmek, zalime fırsat vermemek ve gereğini yapmak, hakkı sahibine teslim etmek, kısaca hakiki, adaletli bir “devlet baba” olmaktır.